MANAVOĞLU
   
  İLK TÜRKLER MANAVLAR
  Kandıra tanıtım..
 

YÜZÖLÇÜMÜ           : 933 km²
TARIM ALANI          :
54.984 hektar
ORMAN ALANI        :
27.475 hektar
NÜFUSU               :

KÖY SAYISI            : 91 köy ve 223 bağlısı bulunmaktadır.
ULASIM DURUMU   : Izmit'e 45 km, Istanbula 135 km uzakliktadır.

 KANDIRA: İzmit Körfezi’nin kuzeyinde Karadeniz sahilinde yer  alan  Kandıra İzmit’ e 45 km uzaklıktadır. İlçenin yüzölçümü 933  kilometre karedir. Doğusunda Sakarya, güneyinde merkez ilçe  İzmit, batısında İstanbul ile komşu olup, kuzeyinde Karadeniz ile  çevrilidir. Kandıra, Kocaeli’ne bağlı öbür ilçelerden bütünüyle  farklı  bir yapıdadır. İlin körfez kıyısında yer almayan tek ilçesi  olan  Kandıra, Körfez kıyısındaki gelişmelerden de uzak kalmıştır.  Körfez  kıyısındaki yerleşim hızla sanayileşip, büyüyerek,  kesintisiz  bir kentsel alan yaratırken, Kandıra’nın tarıma dayalı  durağan  yapısı sürmüştür.

 Kandıra ve çevresinde bulunan tarihi eserler sayılamayacak  kadar  çoktur. Bunun anlamı da, eski tarihçilerin işaret ettiği gibi, bölgenin gerek batıdan doğuya, gerekse doğudan batıya yayılan salgın ordulara yataklık ettiğine kanıttır. Anadolu’nun dış ve iç ticareti bir zamanlar Seyrek iskelesi aracılığıyla yapılırdı. Seyrek ve Kandıra arasında hala bir şose harabesi ve Bizans prenseslerinden birine ait olduğu sanılan bir de mezar vardır. Kandıra ve civarındaki antik kalıntılar, tümülüsler hariç olmak üzere tamamen Roma dönemidir.
Kandıra Orhan Bey zamanında 1308 – 1317 arasında Akçakoca Beyce Osmanlı topraklarına katılmıştır. Akçakoca’nın anıt mezarı Kandıra’da Babadağ Tepesi’ndedir. 1868’den önce Kandıra, Üsküdar kazasına bağlı bir nahiye merkezi olmuştur. Kaza olunca da İzmit Sancağı’na bağlanmıştır. Kandıra 1918’de İngiliz, 1920’de Yunan işgaline uğramış; 21 Haziran 1921’ e değin işgal altında kalmıştır.

Coğrafya

Kocaeli ilinin kuzey doğusunda yer alan ve Karadeniz’e kıyısı olan ilçe toprakları fazla yüksek olmayan bir plato üzerinde bulunmaktadır. Dalgalı bir arazi yapısına sahip olan platonun yüksekliği 150 – 500 metre arasında değişmektedir. İlçe toprakları dik yarlarla parçalanmış, yayla görünümlü alanlardan oluşmuştur. Düzensiz rejime sahip olan ilçe akarsuları ilçenin topraklarını kat ederek Karadeniz’e dökülür. İlçenin iç kesimlerinde geniş yer tutan ormanlıklar Karadeniz’e yaklaştıkça seyrekleşerek yerini Kandıra halkının da geçiminde önemli yer tutan fındıklıklara bırakır.

Kandıra doğal kıyılarıyla ve plajlarıyla dikkat çekmektedir. Kefken ve Kerpe doğal koy kıyısında kurulmuştur.  Kefken ve Kerpe köylerinin çevresi ormanlarla kaplıdır. Kandıra ilçesine bağlı olan bu köylerin kıyıları hemen hemen tümüyle doğal kumsaldır. Kumu da nitelikli ve ince olan bu doğal plajların gerisinde çadır kurulabilmektedir. Öte yandan, söz konusu köylerde pansiyonculukta yapılmaktadır. Köylerin yamaçlarında yazlık evler kurulmuştur. Kerpe ve Kefken dışında Kandıra’da Cebeci, Seyrek, Kumcağız ve Bağırganlı kıyılarında da doğal kumsallar bulunmaktadır. Seyrek, Bağırganlı’ nın hemen yanı başında bir yerleşim yeridir. Bollu, Bağırganlı’ya bağlı komşu köylerden biridir. Bağırganlı’ nın batısında yakın bir komşu köyü yoktur. Antaplı; Çerçili, Erikli, Beylerbeyi’yle Safalı ise Hacımazlı, Erikli ve Kabaağaçla komşudur. Kerpe ve Kefken’de turizm önemli bir sektör haline gelmiştir. Yaz aylarında ilçe ticaretinde büyük bir hareketlilik vardır.

İklim ve Bitki Örtüsü

Karadeniz ikliminin özelliklerini gösteren Kandıra’nın iç kesimlerine doğru Karadeniz iklim özellikleri azalır ve iklim sertleşmeye başlar. İlçe topraklarının büyük bölümü orman ve fundalıklarla kaplıdır. Halkın başlıca geçim kaynağı tarımdır. Buğday, arpa, mısır, yulaf, keten, darı, ayçiçeği üretilmektedir.

Nüfus ve Ulaşım

Kandıra nüfus bakımından Gebze ve Karamürsel’den sonra üçüncü büyük ilçedir. Nüfusun gelişimi açısından Gebze ilk sırada bulunmakta, Karamürsel yavaş gelişmekte, Kandıra’da ise gerileme görülmektedir. İlçelerin nüfus büyüklükleri, yoğunlukları ve gelişme hızları arasındaki bu farklılıklar göç olgusunun etkisine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Kandıra nüfus varlığı açısından ilin önemsiz bir ilçesidir. Kandıra’nın nüfusu 1980’de 1950’ye oranla % 16 azalmıştır. Bu gerilemede, ilçenin kimi köy ve bucaklarının 1954’te Sakarya iline bağlanmasının etkisi olsa da asıl etmen ilçenin yetersiz ekonomik koşulları nedeniyle ilin öbür ilçelerine ve il dışına verdiği göçtür. Vaktiyle 1881/82 – 1893 Osmanlı nüfus sayımlarının verilerine göre İzmit Sancağı’nın Adapazarı’ndan sonra en kalabalık kazası 44.033 kişi ile Kandıra’dır.
Vital Cuinet’e göre ( 1894’te yaptığı sayıma göre ) de Kocaeli’de yaşayan Müslüman nüfusunun büyük bir bölümü Kandıra’da yaşamaktadır. Şimdilerde nüfusu 49.975 olan ilçenin belediyesi 1868 de kurulmuştur. Yaz aylarında turizm faaliyetleri yoğunlaştığı ilçede 150 binleri bulmaktadır.
Kandıra, Kocaeli’nin Körfez kıyısında yer almayan tek ilçesidir. Kandıra’yla İzmit bağlantısı kentten kuzeye yönelen 45 km’lik bir devlet yoluyla sağlanır. Yol Kandıra’dan sonra kuzeyde Kefken’e ulaşır. İstanbul çevre yolundan ayrılan bir başka yol da Şile’den geçerek Karadeniz kıyısına koşut bir şekilde Doğu’da Kandıra’ya değin uzanır. Kandıra’ dan sonra da doğu yönünde süren yol, Sakarya’nın Kaynarca ilçesinden sonra, güneye kıvrılarak Adapazarı’nda D-100 devlet yoluna dayanır.

Tarım ve Hayvancılık

XIX. yy. sonlarında İzmit Sancağının kapladığı  toprakların üçte birinde ekim yapılmaktadır. Kandıra kazası tarım ve hayvancılıkta önemli bir yere sahiptir. Tüm sancakta 333 çiftlik vardır ve en fazla çiftlik ( 47 çiftlik ) Kandıra’da bulunmaktadır.
Cuinet, 1894’te İzmit merkez kaza, Karamürsel ve Kandıra’da elde edilen başlıca tahıl ürünlerinin fazlalığına dikkat çeker. Tahıl ürünleri arasında mısır ilk sırayı almaktadır ve en çok mısır üreten kaza 325000 hlt. ile Kandıra’dır. Mısır’dan sonra en çok üretilen tahıl olan buğdayda da     Kandıra ilk sırayı almaktadır. Darı ve yulafın yanı sıra toplam üretimi 115.000 hlt’yi bulan pirinç de önemlidir ve yine 72.000 hlt ile en çok Kandıra’da üretilmektedir.
XIX. yy. sonlarında İzmit Sancağı’nda elde edilen tarım ürünleri arasında meyveler başta gelmektedir ve yörenin en önemli ürünlerinden biri olan kuru üzüm merkez kaza ve Karamürsel’den daha çok Kandıra’da elde edilmekte ve dış ülkelere satılmaktadır. Kandıra, tarım ürünleri bakımından ilk sırada yer alan kazalardandır.   
1894’te İzmit merkezde küçük ve büyük baş hayvan 450 bin’i aşmaktadır ve toplam hayvan sayısında 228.640 ile Kandıra öndedir. Kandıra’da bu dönemde inek, sığır, koyun, kıl keçisi ve tiftik keçisi beslenmektedir.
Türkiye keten tarımının önemli bir bölümü Kocaeli’nde yapılmaktadır ve ildeki keten alanlarının %80’e yakın bölümü Kandıra’dadır. Kandıra’da şeker pancarı ve meyvecilik yapılmaktadır. Kandıra’nın kuzeyindeki köylerde hindi yetiştiriciliği önemli bir uğraştır. Küçük aile işletmeciliği biçiminde yapılan hindicilik daha çok İstanbul pazarına yöneliktir. İlçede 1980 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Hindicilik Deneme İstasyonu, Marmara ve Trakya bölgesindeki yetiştiricilere, hindi ıslahı için kültür ırkı civciv sağlamaktadır.
Orman köylerini kalkındırmaya yönelik çalışmalar 1970’li yıllarda Kandıra’nın köylerinde besi hayvancılığı, tavukçuluk, arıcılık ve meyvecilik projeleri hazırlanarak uygulamaya konulmuştur.

Sosyal Hayat

Kocaeli’nin yaşamında belirgin olan yerel ayrılıklar Kandıra için geçerli değildir. Kafkas, Doğu Karadeniz, Balkan göçmenleri kendilerine özgü yaşam biçimlerini yörede sürdürmektedirler.
Sanayileşme ve nüfus yapısındaki değişiklikler toplumsal yapıyla birlikte, giyim kuşam özelliklerini değiştirmektedir. Komşu merkezlerle ( Bursa, İstanbul gibi ) ilişkilerin ve iletişimin yoğunlaşması, geçim düzeyinde ve yaşama biçimindeki değişim bir araya gelince geleneksel giysiler tümüyle ortadan kalkmakta, kır  - kent ayrımı giderek azalarak bu olgu kırsal kesime taşınmaktadır. Çağdaş giysilerin benimsenmesinde moda etkili olmuştur.
Kandıra’nın köylerinde geleneksel giysilere rastlanmaktadır. Şalvar, entari, ak yazma ya da serpme denilen geniş, uçları püsküllü başörtüler geleneksel giysiler arasındadır. Kadın giysilerinde, üçetek fes, elibade denilen kadife ceket, topuklu pabuç; erkek giysilerinde dizlik, potur ya da zıvga, işlik, mintan, aba ve kalpak törenlerde, halk oyunlarında kullanılan geleneksel giysilerdir. Giysilerde yöreye özgü olan el dokuması Kandıra bezi kullanılmaktadır. Köylü arasında köy bezi denilen Kandıra bezi ülke çapında haklı bir üne kavuşmuştur. Geleneksel dokuma tezgahlarında üretilen bu bezlerden eskiden yatak, yorgan çarşafı, yastık kılıfı, iç don, mintan vb. yapılırken artık çay takımları, peçeteler, masa örtüsü, yastık, ceket, döpiyes, gecelik yapılmaktadır. Giderek yok olan tezgahlarda az da olsa hala Kandıra bezi dokunmakta; köylü kızına çeyiz olarak daha çok sandıkta eski bezler saklanmaktadır.     
Kandıra’nın sanayi tesisleri yok denecek kadar azdır. Halkın büyük çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır. Hindi yetiştiriciliği de yörede önemli bir uğraş haline gelmiştir. Kandıra’ya özgü yerel bir sanayi dalı taş işlemeciliğidir. Kandıra, Akçaova taşı diye adlandırılan bu taş, yapı ve süs malzemesi olarak kullanılmakta, yurdun çeşitli yerlerine pazarlanmaktadır.

MADDİ KÜLTÜR DEĞERLERİ

Kandıra Bezi

Keten; “ hiç olmazsa ağustostan bir gün alabilsem “ dermiş….
 “Kandıra bezi”nin öyküsü keten bitkisinin ekimi ile başlar. Keten, sonbaharda ya da ilkbaharda ekilen, tohumu ve lifi için yetiştirilen yıllık bir bitkidir. Tohumundan beziryağı yapılan ketenin lifi de Kandıra Bezi yapımında kullanılmaktadır. Rengi sarımtırak, beyaz ve esmer olan keten lifi, bitkinin sap ve gövdesini oluşturur. 
Keten bitkisinde dışta görülen kabuk tabakasının iç kısımlarında, odunsu hücreler arasında, demetler halinde lif hücreleri vardır. Bu lif hücreleri demetleri birbirine ve kabuktaki diğer dokulara pektin denilen bir maddeyle bağlıdır. Olgunluğa erişen keten bitkisinin hasadı, kesilmeden topraktan elle yolunarak yapılır. Kökler bir tarafa saplar bir tarafa olmak üzere demetler haline getirilir. Tarlada kurumaya bırakılan keten, üzerindeki yapraklar kuruyup döküldükten sonra, yine tarlada birbirine çatılarak, beş ile yedi gün süreyle kuruma işlemi devam ettirilir. Bu bekleme süresi sonunda kendi saplarıyla bağlanarak oluşturulan keten demetleri harmana getirilerek sırayla serilip kurumaya bırakılır. Tohumlarından ayırmak için yivi denilen silindir şeklindeki taş bir aletle ve öküzler yardımı ile üzerinden geçilir. Keten liflerinin yapışık olduğu dokulardan ayırmak için derede ıslatılarak çürütme işlemi uygulanır. Yedi gün bekletilen lifler, dereden çıkartıldığında yabancı maddelerden uzaklaştırılmış olur. Harmana getirilen keten demetleri kurutularak tokmak denilen odundan yapılmış bir aletle dövülür. Dövme işlemiyle keten bitkisinin içindeki odunsu parçaların kırılması sağlanır. Sonrasında keten demetleri tutamlanarak ( bir avuç içerisine sığacak kadar ) mengenez denilen aletten geçirilir. Mengenez' de keten lifinin içindeki odunsu parçalar temizleninceye kadar işlem yapılır. Bu odunsu parçalara keçin denir. Mengenezden çıkan keten lifleri yivi tarağı denilen tarakla taranır ve iki parça halinde birbirine dolanarak burmalar oluşturulur. Tokmakla dövülen burmaların yumuşaması sağlanarak tekrar yivi tarağı ile taranır. Taranan lifler çıkrık yardımı ile büküm verilerek iplik haline getirildikten sonra ılgıdır denilen çatal bir sopaya dolanarak çile haline getirilir. Çileler kül ile 4-5 saat kazanlarda kaynatılarak ipliğin beyazlaması sağlanır. Kaynatılmadan sonra kurumaya bırakılan çilelere ipliklerin tüylenmesini önlemek ve dokumada kolaylık sağlamak için çiriş yada haşıllama denilen işlemler yapılır. Bu işlem sırasında düğümlenip karışan iplikleri ayırmak için çileler, kelebe denilen tahtadan yapılmış aletlere geçirilir. Ilgıdır yardımı kelebedeki ipler, zincir atılarak kazıklardan toplanır. Yücüler ve taraktan geçirilerek düzen denilen el tezgahına yerleştirilir. Kumaşın boyuna olan ipliklerine çözgü ipliği, enine olan ipliklerine atkı ipliği denir. Bu uzun ve kademeli süreç sonunda yapılan iplikler Kandıra Bezi'nin çözgü ipliğini, pamuk ipliği ise atkı ipliklerini oluşturur.
Keten iplerinin ekiminden itibaren yapılan bu zor ve meşakkatli işlemlerden sonra kumaşın dokunması işlemi de kendine özgü ve zordur. Dokuma tezgahında dokunan kumaşın sıklaşmasını ve ipliklerin üzerindeki çirişi ( Haşıl ) gidermek için kumaş dokunduktan sonra yıkanır. Bütün bu işlemlerden sonra el emeği ile dokunan bu kumaşlar gerek tekstilde, gerekse el işlemelerinde kullanıma hazır hale gelmiştir. Kandıra'daki keten dokumaları, ipliğinin özelliğine göre temelde kalın ve ince olmak üzere ikiye ayrılır. Kalın dokumalar, Çöp-kıtık ipi dokumalarıdır ve dokumalardan çuval, yaygı bezi gibi ürünler  elde edilir. İnce bez dokumalarının ipliklerine, desenlerine ve karıştırıldığı diğer dokuma ipliği cinslerine göre farklı çeşitleri vardır. Bunlar;  yalıngat, çezme, üskülü-idare, kirli dudu  gibi adlar alır.
Kandıra bezi, kundak bezinden, kefen bezine kadar hayatın tamamında kullanılan bir üründür. Bu kumaştan gömlek, iç çamaşırı, hırka, gelinlik, elbise, şalvar, yatak-yorgan çarşafı, yastık kılıfı, sedir örtüleri, masa ve minder örtüleri, perdeler, kilimler, sofra örtüleri gibi ürünler yapılır.  Ketenden dokunarak yapılan Kandıra Bezinin diğer bir özelliği ise çeşitli ip ve sim kullanılarak üzerine yapılan işlemelerdir.
Günümüzde Kandıra ve yakın köylerde keten ekimi az da olsa devam etmektedir. Diğer yandan önceden dokunmuş sandıklarda saklanan bezler artık gün yüzüne çıkmış, modern hayatın getirdiği bir çok üründe keten bezleri malzeme olarak kullanılmaya başlanmıştır. Meslek Liseleri el sanatları bölümlerinde Kandıra Bezinden el işlemeleri yapılarak çıkan ürünler sergilenmektedir.

Yoğurdu ve Peyniri

Kandıra, çevrede yoğurdu ile ünlü olan bir ilçemizdir. Kandıra Yoğurdu’nu ünlü yapan en önemli özellik; geçmişte çok sayıda bulunan, günümüzde ise sayısı azalmakla birlikte hala varlığını devam ettiren manda sütü katkılı yapılıyor olmasıdır. Manda sütünden yapılan yoğurt, diğer yoğurtlara göre oldukça katı kıvamlı ve lezzetlidir.
Eskiden bakraçlarda satılan yoğurt, şimdilerde depozito sorun olunca plastik kaplarda satışa sunulmuştur. Yoğurdun üzerini kaplayan sarımtrak renkli kaymak bıçakla bile kesilebilir. Çarşamba ve cumartesi günleri kurulan semt pazarına uğrandığında köy usulü ile yapılmış günlük taze yoğurt rahatlıkla bulunabilir.

Peynir de ise daha çok çeşit vardır. Manda, İnek, Keçi ve Koyun sütünden yada karışık olarak yapılan yöreye has peyniri de yine semt pazarından bulunabilir.
Bu nedenle hem Kandıra’yı hem de yoğurdunu tanıtmak, yoğurt üreticilerini teşvik etmek amacıyla, Kandıra’da 2000 yılından bu yana her yıl Ağustos ayında, Kandıra Yoğurdu Festivali düzenlenmektedir. İlçeyle adı özdeşleşmiş Kandıra Yoğurdu, yine ilçeye has yöntemlerle yapılmaktadır. 2005 yılı itibari ile Kandıra Kaymakamlığı girişimi ile Kandıra Yoğurdu patent çalışmaları başlatılmıştır. 24/04/2005 tarihinde resmi gazetede tescil ilanı verilmiştir.Ve Kandıra Yoğurduna Patent alınmıştır.

Kandıra Hindisi

Yılbaşı sofralarının vazgeçilmez menüsü, "Amerikan Bronzu" olarak adlandırılan, "Kandıra Hindisi" merada otlayarak besleniyor. Ortalama 90 günde kesilebilir hale gelenlerin dişileri 6, erkekleri de 30 kiloya kadar ulaşabiliyor. Erkeklerin eti sert olduğu için dişiler daha fazla tercih ediliyor.
1979 yılında açılan “Hindi Üretim İstasyonu” nun 2002 yılında Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından kapatılması sonucu halkın önemli bir gelir kaynağından yoksun kalmaması için İl Özel idaresince hindi palazı getirilmekte ve üreticiye dağıtılmaktadır.

Kandıra Taşı

Kocaeli/Kandıra ilçesi sınırları içerisinde, ilçenin batı bölgesinden çıkartılan krem-bej ve gri-beyaz renklerdeki doğal taşın adı, literatürde ve ticari piyasada              “ Kandıra Taşı “ olarak yer almaktadır. Kullanım alanları, tüm iç ve dış mekanlarda giderek artan bir hızla yaygınlaşmaktadır. Bu doğal taş malzeme, duvar kaplaması, heykel, barbekü, şömine ve parke taşı vb. olarak kullanılmaktadır.
Bu çalışmada, Kandıra taşının mekanik, fiziksel ve kısmen kimyasal özellikleri incelenmektedir. Kandıra taşının yapı ve özelliklerinin malzeme mühendisliği açısından belirlenmesi konusunda yapılan bu ilk çalışma, daha sonraki aşamalarda taşın ulusal/uluslararası standardizasyonu konusunda yapılacak çalışmalara ve diğer teorik/deneysel araştırmalara referans olacaktır. Bununla birlikte, elde edilen veriler ışığında kullanım alanlarının arttırılması, seri üretimi ve ihracatının geliştirilmesi konusunda yapılacak incelemelere de ışık tutması da amaçlanmıştır.
İlçenin Akçaova köyünden çıkan ve yapı malzemesi olarak iç ve dış mekanlarda kullanılan doğal ve işlendiğinde hoş bir görünüme sahip olan yöreye has dekorasyon malzemesidir.
Genellikle kullanıldığı alanlar; binaların dış cephe kaplamaları, bahçe duvarı düzenlemeleri, şömine ve barbeküler, zemin kaplamaları, pencere kesimleri, balkon ve merdiven sütunlarıdır.
Yapıtaşlarında aranan genel özellikler; özgül ağırlığı minimum 1,8 gr/cm3 olmalı, patlayıcılar uygulandığında kolay parçalanmalı, atmosfere ve diğer mekanik etkilere dayanıklı olmalı, sağlığı etkileyecek radyoaktif içerikler taşımamalı, dağılabilen lifler ve kükürt içermemeli, güneşten veya kızdırıcı diğer faktörlerden etkilenen opal gibi sulu serbest silika veya zeolit mineralleri taşımamalıdır.
Killi ve oolitik kireçtaşları, travertenler, kumtaşları gibi tortullar ile andezitler ve çeşitli tüfler gibi volkanikler, blok verebilseler bile geniş yüzeylerle üretilmeye ve parlatılmaya elverişli değildirler. Mermerler gibi parlak yüzeyli levhalar haline getirilemeyen bu taşların da önemli özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler; yumuşak ve homojen yapıları vardır, sertlik ve özellik değiştirmelerine neden olacak çatlak dolgular ve mineralli karmaşıklıklar içermezler, izotropik olduklarından, el aletleri ve bazı küçük cihazlarla, her yönde kolayca işlenebilir veya kesilebilirler, genellikle hafiftirler, nakledilmeleri, işlenmeleri ve işlenmişlerin montajı kolaydır, pahalı ve az bulunur olmadıklarından, çalışırken ortaya çıkan fire korkutucu bir faktör değildir. Birçoğu özellikle tüfler ve killi kireçtaşları, bazen de oolitikler, değişik göz alıcı renklere sahiptirler. Bina balkonlarında, görünür yüzeylerde, bazı sanat yapılarında, yerleri bulunmaz şekilde kullanılmaktadırlar. Ucuz, kolay işlenebilir ve genellikle renk açısından homojen olduklarından, aşınmış veya bozulmuş olanları yenisiyle kolaylıkla değiştirilebilir.

Günümüzde Kandıra Taşının Durumu

Kooperatifleşme: Şu anda İlçede 1997 yılında kurulan Akçaova ve Çerçili köylerinde “ Kandıra Taşı” ile uğraşan kişilerden oluşan 25 üyeli bir kooperatif bulunmaktadır. Kooperatif üyelerinden 22 kişi üye ve faal durumda olurken, 3 üye faaliyetlerini durdurmuştur. Taş ocağı atölyelerinde atölye başına 2-3 işçi düşmekte ve ortalama toplam 70 işçi çalıştırılabilmektedir. Dış ülkelerden Almanya’da “ Kandıra Taşı”’na benzer bir taş bulunmaktadır.

MANEVİ KÜLTÜR DEĞERLERİ

Gelenek-Görenekler

İlin çeşitli yörelerden göç aldığından dolayı gelenek ve göreneklerinde de bu çeşitlilik görülmektedir.

Düğün

Yörede genellikle söz kesimi için kız evine giden damat anası “gelinimi getirin“ diye seslendikten sonra yere kumaş serer ve kız bunun üstünden yürüyerek kaynanasının önünde oturur. Kıza takılar takılır ve armağanlar verilir. İki üç hafta sonra erkeğe nişan takılır, kız evi iki tepsi baklava gönderir. Düğün çeyiz asmayla başlar. Bazı çevrelerde ilk gün gelin ve güvey çörekleri yapılır, kız evinde kadınlar, erkek evinde erkekler toplanır. Gece yarısından sonra mumlarla “ Heyamola ” çekilerek oğlan evine gelinir, eğlenceler sabaha kadar sürer. Yörede kına gecesine “ Düri ” gecesi de denir. Gelin daha çok Perşembe günü alınır. Gelini almaya damadın sağdıcının önderliğinde gidilir. Damat gelin alayını kapıda karşılar ve gelin arabadan indikten sonra bıçağını çekerek kapıya saplar, birlikte içeri girerler. Topluca yatsı namazı kılındıktan sonra dini nikah kıyılır.

Doğum

Gebenin midesinin yanması bebeğin saçlarının çıkmasına, gebelik çillenmesi doğacak çocuğun kız olacağına yorulur. Çocukları yaşamayanlar, yeni doğmuş bebeklerini hiç çocuğu ölmemiş kadının koynundan geçirirler. Anne ve çocuğu kırk gün geçtikten sonra komşular götürülür. Her gidilen evden yeni doğan bebeğin dölünün bereketli olması için yumurta verilir. Yörede çocukların tek sayılı yaşlarda sünnet ettirilmesinin daha uygun olduğu kabul edilir.

Giyim ve Geleneksel Sanatlar

Halk Oyunları

Yörede değişik bölgelerden gelen toplulukların getirdikleri oyunlar görülür. Her topluluk geldiği yerin oyunlarını yaşatmaya çalışmıştır. Yalnız Kandıra ve Karamürsel bir ölçüde geleneksel bütünlüğünü koruyabilmiştir.İlde, Balkanlardan, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen topluluklar ve Çerkezler bulunmaktadır. Kimi köylerde horon, hora ve karşılamalar, kasap oyunları, zeybekler ve Çerkez oyunları oynanmaktadır. Bunlarda öbür yörelerdekinden ayrı bir özellik görülmemektedir. İlin ilk yerlileri olan Manavların maalesef henüz oyunları derlenememiştir. Ancak merkez ilçemizin tamamı ile diğer ilçe merkezlerimiz dışında kalan köylerimizin büyük bir bölümünde yöresel oyunlar oynanmaktadır. Müziklerinin ince sazlarla ( Klarnet, Keman, Cümbüş, Darbuka, veya Küçük Davul) çalındığı oyunlar; erkeklerde kaşıkla ve bireysel oyunlar şeklinde, kadınlarda gruplar halinde kaşıklı veya kaşıksız olarak oynanır. Kına gecelerinde kapalı mekanlarda bir kadının ritm tutarak sözlü türküleri eşliğinde oynanır.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nden gelen insanlarımızın yoğun olarak yaşadığı yerleşim birimlerinde kemençe veya Karadeniz davul-zurnası eşliğinde horon türü oyunlar şeklindedir. Oyunlar Kocaeli’de yaşayanlara özgü bir karakter kazanmamıştır. Oyunlar asıl yöresindeki isim ve figürlerle aynıdır. Balkan Türkleri-Muhacırlar 1920’li yıllarda geldikleri ve daha sonraki yıllarda yöreden gelebilecek göçlerle takviye olmadıkları için oyunlarda yöresel özgünlüklerini kaybetmişler ve modernize olan kent yaşamına uyum sağlamışlardır. Kafkas göçmenlerinden Çerkezler ve Abazalar daha çok İzmit ve çevresinde birkaç köy ve beldemizde özgün yapılarını koruyabilmiştir. Buralarda akordeon veya tuşlu sazlar eşliğinde Kafkas oyunları oynanmaktadır. Gürcüler de ise Artvin’den gelenler Artvin oyunları, diğerleri ise kemençe eşliğinde horon türü oyunlar oynamaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelenler ise davul-zurna eşliğinde halay türü oyunlar oynamaktadır.

Geleneksel Giysi

İlin nüfus yapısındaki çeşitlilik, giyim-kuşamına da yansımıştır. Geleneksel yapının sürdüğü 1960’lara kadar ildeki giysiler oldukça çeşitlilik göstermektedir.
Bu, göçmen kesimlerde daha belirgindir. Çerkez, Abaza ve Gürcülerin giyiminde Kafkas etkisi görülmektedir. Yöresel giysi denildiğinde ilk akla gelen ilimizin yerlileri olan Manavların giysileri olmaktadır. Bu kesimin giysileri Manav köylerindeki orta yaş kadınlarımızda özgün yapısını sürdürmektedir.
Kadın giysileri; başta, ön tarafı oyalı tepelik fes eşarpla başa bağlanmakta onun üzerinde kuşak hizasına kadar inen uçları oyalı atkı örtülmektedir. Gövdede içlik üstünde yakasız gömlek ve en üstte kalça hizasına kadar inen ceket giyilmektedir. Ceket üzerinden kemer bağlanmaktadır. Gövde altında diz altına kadar inen şalvar bulunmakta, ayakta da yöreye özgü çorap ve siyah kundura giyilmektedir.
Erkek giysileri; pantolon, yakasız gömlek, belde özgün şal kuşak, başta püsküllü örgü fes ve ayakta siyah ayakkabı bulunmaktadır. Kandıra ve Karamürsel’in köylerinde yer yer geleneksel giysilerden renkli şalvara , renkli ve desenli basma entariye, ak yazma ya da “ serpme” denilen geniş, uçları püsküllü başörtülere rastlanmaktadır.

Kandıra Deli Veli Günlük Kıyafeti

Başa cepkeni kapatacak uzunlukta bir eşarp örtülür. Bluzu kapatan cüppenin altına şalvar giyilir. Cüppe gümüş veya altın iplerle süslenir. Dokuma kuşağın üstüne altın kemer bağlanır. Giysi yün çoraplar, deri çarıklar ve altın bir süs ile tamamlanır.

Kandıra Düğün Elbisesi

Başlık,el dokuması olarak hazırlanır. Siyah saten şalvar üstlüne bir gömlek ve cepken giyilir ve kuşakla sarılır. Çoraplar ve deri sandaletler kıyafeti tamamlar.

İzmit Düğün Elbisesi

Gümüş iplikle nakış işlenen bu saten pembe cübbeyi gelinler giyer. Payetli eşarbı başını örterken, altın bir gerdanlık gelinin boynunu süsler.

Yöresel Türküler

İlde bugüne kadar Kocaeli Türküsü olarak TRT repertuarına alınan 4 türkü bulunmaktadır. Bunlar: Üç Güzel Oturmuş Gergefin İşler, Akmeşe Yolları, Karadeniz Gümbür Gümbür ve Darbuka Çala Çala adlı türkülerdir.
Ancak yaklaşık 700 yıllık bir Türk nüfus yerleşimine sahne olan ilde sadece 4 türkü üretilebildiğini düşünmek doğru olmaz. TRT formatlarında derleme haline getirilmemiş çok sayıda türkü derlenmeyi beklenmektedir.
Kandıra’dan derlenen “Üç Güzel Oturmuş Gergefin İşler” türküsünün sözleri şöyledir:
Üç güzel oturmuş gergefin işler.
Gergefin üstüne dökülür yaşlar.
Herkes sevdiğine çevre bağışlar.
Kalmadı sabr-ı kararım her gün ağlarım.
Ağlarım da ay efendim, bir bir söylerim.

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol